11 Eylül 2008 Perşembe

ölmediysem - dört

kahvaltının mutlulukla bir alâkası var, buna artık eminim. ama bu kadar özenli hazırlanan hiçbir kahvaltı beni hiç bu kadar mutsuz etmeyi becerememişti. "ben bu kahvaltıya kahvaltı demem, yanında alkol olmadıkça". demiyorum, o vişne likörünün vişnelerini sömürüyorum. dahası var mı?

"daha vişne likörü var mı?"

artık o sokak'a ne zaman gitsem bu günü hatırlayacağım. anti-biyotikler öldü, ben yaşıyorum. miller'ın şişesi bile sinirimi bozuyor. ölümümün bir pazar günü olacağını söylemiş miydim daha önce?

tarlabaşı. feridiye'yi tercih ediyoruz ama. feridiye zarif ama kaderin sillesini yemiş bir kadın di mi? kod adı feridiye olan tarlabaşı'nda yürüyoruz. yanımdaki kadın benden daha mutsuz değil, ama bana icabet ediyor.

"vişne likörü var mı?" "yok, yok artık."

"yarın istediğin zaman kalk. anahtarı da sana bırakıyorum"


"bu kadarı bana yeter", "ölsem gam yemem". "pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. garfield-bu kırmızı lambaya takılı olan, o turuncu süeter, o bordo şişe. hepsi benim üstüme gelmek için mi varlar? öldüm de nasıl, ne farkeder? çocuk!"

"senden bi' tane daha olsa inanırım ben. sen yalnız kal yeter ki, sen, sen ol yeter ki!"

Hiç yorum yok: